Emma Stone’un sesi harika. Hatta sesi adına açılmış bir Facebook sayfasında da bulunuyor. Daha da komiği: Emma sesini ilk kez duyuyor! “Olamaz!” diye bağırıyor 24 yaşındaki The Help ve The Amazing Spider-Man oyuncusu. “Hey” diye gülüyor. “En azından Facebook’ta bunun adına bir sayfa var.”
Emma’nın diğer iş arkadaşları yetişkinlikte sancılara katlanırken, Emma rahat bir şekilde ilerlemeye bakıyor – başrolleri, ödülleri, adaylıkları, ‘poster kızı’ rollerini ve seksi İngilizce erkek arkadaşını (Andrew Garfield) gibi dönüşler yapıyor.
Sarışın (doğal saç rengi), kızıl (Crazy, Stupid, Love’da) ya da esmer olsa da olmasa da, o esprili ve arsız kadınlar arasında köşeyi döndü.
“Köşeyi döndü?” diye taklit ediyor Emma. “Sevdim bunu. Merak ediyorum da ya gerçekten birisi onların yansımalarının bir görüntüsüyse? Gerçi şöyle söylemek zorundayım: Çalıştığım kişilerin çoğu sandıkları kadar iyiler.” Ryan bile mi? Emma bizim İngilizce libidolarının üstüne biraz soğuk su döker diye umuyordum. Emma’nın bana söyleyeceği şeyler var, beni kızdırabilir ama yapmıyor. “Hala Crazy, Love, Stupid filmi için Ryan’la ilk kez seçmelere katıldığımız hatırlıyorum.” Gülümsüyor. “Arkadaşlarımla gece havaalanına gitmiştim, bana bütün gün ne yaptığımı sorduklarında ‘Ryan Gosling’in yatağının etrafında debelenip durdum’ demiştim. Onlar ise ‘Tamam – haydi şimdi uçağa!’ diyorlardı. Tahmin ediyorum ki bunu duymak çok garipti.”
Emma sonunda Gangster Squad’taki Grace Faraday (oynadığı rol) hakkındaki görünüşünden bahsediyor. “Hafife almak çok kolay.” Şaka yapıyor Emma. “Sadece makyaj yapmıyorsunuz.” 1940’ların büyüsü azalırken, Emma filmdeki ‘moll-like’ tarzını çok sevmiş. “Bazı giysiler cidden 1940’lardan gibiydi – parakende olarak alınmışlardı. Ah ve de bir ‘period-seven’ ayakkabısı ayağıma tam uymuştu.”
Vogue 2012’nin ‘En İyi Giyinenler’ sayısında yer alan biri için, Emma moda için fazlasıyla bezgin. “Çok şamatalıydı. Yani, bir stilistim var (Claire Danes, Zoe Saldana ve Mila Kunis’le de çalışan Petra Flannery) ve son birkaç yıldır kırmızı halıda yıpranmamın arkasındaki nedenin sesi o. Asla bir masal prensesi gibi giyinmeyeceğimi, parıltılı parıltılı dolaşmayacağımı ya da beni Victorian bebeği gibi gösterecek hiçbir şey yapmayacağımı biliyor. Eğer tüm bunları yapsaydım ve Dakota Fanning’in 8 yaşındaki hali gibi görünemeseydim, belki. Sadece… O şeylere iyi bir gözle bakamıyorum.”
Tanıdığım çoğu bayan oyuncu, güvensizlik kazanı içinde köpürüyor ama Emma kendi fiziksel eksiklikleri konusunda fazlasıyla gerçekçi. “Herkesin vücudunda beğenmediği kısımları vardır ama ben onlar için uykusuz kalmam.” Şimdi de Emma ‘jobbing’ oyunculuk yaptığı zamanlara dönelim, görünüşüyle daha fazla rol almak için uğraştığı, seçmeler için idareli dükkanlardan geçici kıyafetler aldığı dönemlere. O zamanlar çok daha fazla kendine güvenli birisi sayılmazdı. “Aile kumsal sahnesi”nin bir parçası olarak 16 yaşındaki bikini içinde soyunma rolü, onun en profesyonel anılarından biri olarak devam ediyor. “Bir demet orta yaşlı adamın ortasında bikinilerimizin içinde sıralanmak zorunda kalmıştık – en kötüsü de bu. O zaman 10 yaşındaki bir erkek çocuğun vücudu gibi vücudum vardı. En korkuncu da iyi rol yapamıyordum, bikinin içinde oturup duruyordum. Bar Refaeli’nin nasıl hissettiğini üstleniyorum ama ben bir ‘Sports Illustrated modeli değilim.”
İngiliz modasını tartışıyoruz – tam da onun sevdiği türden – bunu tartışmak Emma’nın elde ettiği kadar açık saçıklığa yakın. Ama konu basit tarz kurallarına geldiğinde sözü geçen kişi Emma’nın annesi. “Ben gençken ve okuldaki tüm havalı kızlar okulda pijama pantalonlarını giyerken, bana bunu yapmamı yasaklamıştı – ya da sütyen askılarımı göstermemi.” Kulağa hayatın iki katı kuralı gibi geliyor. “Tam olarak böyleydi.”
Eğer Emma paparazzilerden aldığı ilginin onu daha kendini bilen biri yapmadığını söylüyorsa, yalan söylüyor olabilir – ki o da bunu itiraf ediyor. “Bu Los Angeles’ta biraz daha tuhaf. Onlar her yere gizleniyorlar. En zor şey ise, bana bir g.t deliği gibi rol yaptırmaları çünkü şu anda bu paranoyanın daha önce hiç hissetmediğim garip bir seviyesindeyim. Bu sanki üstünüzde özel bir dedektif varmış gibi hissettiriyor ya da başka şeyler işte. Birden kendinizi sanki aynaya bakarmışçasına kafanızı yukarda tutarken buluyorsunuz – ve arkadaşlarınız ne sorununuz olduğunu merak ediyor. Sonra bir pislik gibi hissediyorum çünkü zamanın yarısında orada kimse bulunmuyor… Ve hala, elimde bir hamburgerle yakalanmak istemiyorum.”
Emma bir hedef tahtası olmaya devam ederken, paparazzilerden gelen en büyük nazar, Emma ve Andrew’i birlikte görmeleri. 1 yıl önce çiftin The Amazing Spider-Man setinde çıkmaya başladıklarından beri, dedikodu siteleri için ‘bu çift’ bir bayram olmaya başladı ama şimdiye kadar, kimse halk içinde onların ilişkileri hakkında konuşmadı. Ne yazık ki, Emma’nın bu sessizlik yeminini bozduran kişi olamayacağım; girişimim giderek daha da komik bir hal alıyor.
Yüzeysel tartışmanın bir yerlerinde, İngilizlerin kültürel garipliklerine geliyoruz. İlk şansımı deniyorum. “İçki içmek neden İngiltere’de çok büyük bir şey?” Emma yüksek sesle merak etmekle meşgul. “O zaman orada bir ‘c’ harfi vardır – ‘Salı günü görüşürüz’ harfi. Bu her yerde, her cümleye serpiliyor. Oysa bu cümleyi Amerika’da söylerseniz tüm odayı susturur. Tabii sizlerin bir dalga geçme olayı da var burada…” Bu sadece İngiliz bir erkek arkadaşı olan bir kızın ifadeleri olabilir – ve bu küçük Hollywood yıldınızdan bu sözler kulağa oldukça komik geliyor. Acaba Emma, Andrew’dan başka İngilizce deyimler de aldı mı? “Sen var ya, çok kurnazsın.” diye gülüyor Emma. “İyi denemeydi ama yararı yok.
Eğer bu kadar kolay pes edeceğimi düşünüyorsa, yanılıyor. Acaba İngiliz erkeklerini Amerika erkeklerine tercih ediyor mu? “Ah, mükemmel.” El çırparak ayağa kalkıyor. “Sen böyle devam et.” Tamam, o zaman: GLAMOUR.com’daki en popüler yüzler ‘Sakallı ya da Sakalsız’ galerimiz, Emma’ya söylüyorum, o uzun tüylü halı (sakallardan bahsediyor) hala Andrew’in yüzünü süslüyor. “Tamam, bu biraz başka şeylere bağlı bir şey, değil mi?” diyor Emma iğneleyici bir biçimde. “Grigori Rasputin sakalsız biraz tuhaf görünebilirdi – yani Noel Baba olurdu.” Peki sakallı biriyle çıkmanın tehlikeleri neler olabilir? “Aman tanrım!” diye yüksek bir şekilde veriyor nefesini Emma. “Seni alçak.”
Emma’nın romantik hayatını karıştırmayı bırakıyordum ki, Emma birden açılıyor. Bir müteahhitin kızı ve Scottsdale’den bir ev kadını “çok gürültülü olmak ve okulda başı sürekli belaya girmek” diye anlatıyor bana – ta ki yaramazlığına bir çıkış yolu bulana kadar. “Ebeveynlerim de biliyorlardı ki bende birazcık garip şeyler vardı.” diye gülüyor. “11 yaşımda sorduğumda oyunculuk dersleri alıp alamayacağımı sorduğumda , aklıma yatmıştı. Anneme ‘Oyunculuk yapamazsam, ölürüm’ demişim. Ve sonra annem anlamış ki sadece bir aktris böyle bir şey diyebilirdi.”
3 yıl sonra, Emma kariyerini başlatmak için Hollywood’a taşınmaya karar verdiğinde, ailesini ikna etmek için tüm gücünü kullanmıştı. Bu sefer, içinde Madonna’nın Hollywood’u yorumu olan bir PowerPoint sunumu sundu ailesine – sırayla meseleyi sıralayarak. Bu tek fikirliliği işe yaradı – ilk kez genç komedisi Superbad’ta çıkışını yaptıktan sonra, The House Bunny, Easy A ve Zombieland’de boy gösterdi. Kariyerinde git gide yükseliyordu.
Emma ebeveynleri hala kızlarını billboard’larda, Hollywood’un, Cannes’in, Deauville’in kırmızı halılarında görmenin çok çılgın olduğunu düşünüyorlar. Emma da bunu kabulleniyor. “Evet, hala beni övmüyorlar. Tepkileri 11 yaşımdan beri değişmedi. Eskiden böyleydi, şimdi de böyle: ‘Ah, bu iyiydi.’”
Bir aktris için gerçek hayatta kuru zeka ve komedi zamanlaması olması nadir bir şeydir. 2 yıl önce Saturday Night Live’da ev sahibeliği yapmıştı – elimde değil, ama bir düşünün, bence bu Emma kendi şeylerini yazmadan önceki bir an meselesiydi. “Bunu yapmayı gerçekten çok isterdim.” diye kabulleniyor. “Özellikle yapmak isterdim çünkü komik aktrisler için yeterli roller yok. Ama kendi düzenlemem çok kötü yani ilk önce kafamdaki sese bir geçmiş olsun demem gerekiyor.”
Hesap Emma’nın rüya akşam yemeği partisine (“Gilda Radner, Anais Nin ve Jennifer Lawrence çünkü birbirimizi iyi tanımamamıza rağmen birbirimize mesajlar ve tuhaf resimler yolluyoruz”) ve bir geceyi beraber geçireceği aktöre (“Bill Murray – birlikte takılırdık ve ben onun felsefi düşüncelerinin tadını çıkarırdım”) geldiğinde, Emma’nın 2009’dan beri yaşadığı ve kendine özgü bir yer olan New York’u seçmesi gayet akla yatkın. “New York’ta, dışarı çıkabilir ve beğendiğim farklı yerleri gezebiliyorum. Ayrıca, Los Angeles’ta Toyota Priuses’teki adamlar var.” Sırıtıyor Emma. “Ama New York’ta onlardan yok.”
Zamanımız azalıyor ama benim merak ettiğim bir şey daha var: Ya iyi bir oyuncu olamasaydı? İkinci planı neydi? “Aslına bakarsanız ikinci bir planım yoktu. Hollywood’a taşındığımda, kendime oyuncu olabilecek kadar çok güveniyordum. Diğer bir seçeneği hiç aklımda geçirmemiştim ama ne yapmak isterdim biliyor musun? Senin şu anda yaptığını.” Gazeteci Emma Stone – diğer insanların özel hayatlarını irdeliyor? “Evet! Bu hemen hemen her oyuncunun yaptığı bir şey. Düşünsenize, benim gibi biriyle röportaj yapıyorum.” Gülüyor Emma. “Bundan daha güzel bir şey olamazdı.” Katılıyorum.
Derginin taramalarına buradan ulaşabilirsiniz.
Çeviri: Nur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder